okuyorsunuz...
Finansal Sektor, Kredi Riski

Stres Testi, Mortgage Anlaşması ve Amerikan Bankalarının Son Durumu


Bugünlerde Amerikan bankalarını ve dolayısıyla dünya finansal sistemini yakından ilgilendiren iki konu gündemde. Birinci konu FED‘in (Amerikan Merkez Bankası) bankalara uyguladığı stres testi ve sonuçları, ikinci konu ise ipotekli ev kredileri (mortgage) ve hacizler (“foreclosure“) ile ilgili olarak bankalar ve federal hükumet arasındaki anlaşma…

Her iki gündem maddesi, amerikan bankalarının her iki durumdan yara almadan kazançlı çıkması ve 2008 finansal krizi ile yakından alakalı olması bakımından ortak bir içeriğe sahip. Dilerseniz bu iki konuyu ayrı ayrı ele alalım…

Mortgage Haciz Anlaşması (Foreclosure Settlement)

Geçtiğimiz hafta Federal hükumetler ve büyük amerikan bankaları arasında mortgage haciz (foreclosure settlement) anlaşması gerçekleşti. Peki sözü edilen mortgage haciz anlaşması neyi kapsamaktadır? Bu konu ile ilgili bankalar ve federal hükumet arasındaki anlaşmayla amerikan konut sahipleri ve de bankalar ne gibi sonuçlar ile karşı karşıya kalmaktadır?

Foreclosureipotekli ev kredilerinin geri ödenememesi sonucunda bankanın söz konusu gayri menkule el koyması anlamına gelmektedir. 2006 yılında ev fiyatları balonunun (housing boom) patlaması ile milyonlarca konut sahibi mağdur olmuş ve kredi verenler milyarca dolar zarara uğramıştır. İpotekli evlere uygulanan haciz (foreclosure) ile el konulması krizi derinleştirmiş ve fiyatların iyice düşmesine neden olmuştur. Birçok ev sahibinin kredi borcunun değeri, sahip oldukları evin değerinden çok daha fazla artmış ve bu durum haciz rakamlarının katlanarak artmasına neden olmuştur.

Sonunda da bu süreç 2008 finansal krizin patlak vermesine neden olmuştur. 2007-2012’lik  kriz döneminde yaklaşık olarak 4 milyon aile evlerinden olmuştur. Ayrıca şu anda 3.3 milyon ev sahibi haciz sürecine yakın veya içindedir ve toplamda 11 milyon kişi (household) 700 milyar ABD doları değerindeki borcun altında ezilmektedir.

Ancak 2010 yılında bir çok eyalet savcısı “foreclosure” süreci sırasında milyonlarca konut sahibinin bazı bankalar tarafından eksik kayıtlar, sahte ve gözden geçirilmemiş belgeler, insan hataları ve “robo-signing” denilen otomatik süreçlere kurban edilerek mağdur edildiğini iddia etmiş ve bu iddialar bir takım belgeler ile gün yüzüne çıkmıştır. Bunun üzerine bankalar hükumet ve eyalet yetkilileri ile maruz kalınan zararın telafisi ile ilgili olarak anlaşma yoluna gitmiştir. Geçtiğimiz günlerde söz konusu anlaşma federal mahkemeye sunulmuş ve onaylanmıştır.

New York Times’ta 13 Mart 2012’de yayımlanan makaleye göre Şubat 2012’de, hükumet yetkilileri ve 5 büyük banka (Bank of America, JPMorgan Chase, Wells Fargo, Citigroup ve Ally Financial) arasında varılan anlaşma ile söz konusu bankalar 2 milyon civarındaki ev sahibine toplamda 26 milyar ABD doları ödemeyi kabul etmiştir. Ayrıca bu bankalar bilançolarında 17 milyar ABD doları değerinde kredi anaparası azaltımına gidecektir.

Bu anlaşma ile yaklaşık olarak 1 milyon ev sahibinin borçları ödenebilir seviyelere indirilecek veya daha uygun koşullardan yeniden faizlendirilecek (refinance), ve evini kaybeden 750 bin ev sahibi de 2000 ABD doları civarında tazminat elde edecektir. Her ne kadar söz konusu ödemeler 3 yıl içerisinde ödenecek olsa da anlaşma koşullarında bankaların önümüzdeki 12 aylık sürede söz konusu ödemeleri gerçekleştirmesi ile ilgili teşvikler olduğu belirtilmektedir.

Ancak söz konusu durum, subprime mortgage yöntemi ile sorumsuzca milyonlara kredi vererek trilyonlarca dolar para kazanan, bunun sonucunda ev fiyatları balonunun oluşmasını sağlayan, diğer yandan bu kredilerin menkul kıymetleştirilmesi ile finansal sistemi kontrol edilemez şekilde şişiren, balonun patlaması ile menkul kıymetleştirilen ürünlerin karşılığının kalmaması sonucu finansal krizin patlak vermesine neden olan ve usulsüz ve/veya özensiz şekilde haciz sürecini işleterek krizin derinleşmesini sağlayan bankalar açısından gerçekten de bir geri ödeme (payback) ve ceza niteliği taşımakta mıdır?

Her ne kadar söz konusu anlaşma şimdiye kadarki en kapsamlı ve mağduriyet giderici bir anlaşma olsa da genede milyonlarca ev sahibi veya evini kaybetmiş kişiler mağdur olmaya devam edecektir. Bazılarına göre bu anlaşmanın, caydırıcılıktan uzak ve bankaları cesaretlendiren bir anlaşma olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira bu koşullarda bankalar kazançlı çıkmıştır. Bu süreçte elde edilen kazanç ile ödemek zorunda oldukları tazminat sonucu maruz kalınan zarar arasında bir uçurumun olduğu kesindir. Ayrıca artık piyasalar tarafından bankalar üzerindeki bir belirsizlik ortadan kalmış hatta ve hatta söz konusu belirsizlik tatlıya bağlanmıştır.

Stres Testi Sonuçları

Bir diğer gündem maddesi hatta belki de finans dünyasının çok daha yakından takip ettiği konu ise geçtiğimiz hafta FED’in bankalara uyguladığı stres testi sonuçlarını açıklaması idi. Bu sonuçlara göre 19 bankanın 15 tanesi şiddetli bir resesyona karşı ayakta kalabilmek için yeterli sermayeye sahiptir. Bu sonuçlar başta JP Morgan olmak üzere birçok bankanın kar payı dağıtarak ve/veya hisse geri alımı yaparak hissedarları memnun etme planlarını devreye almalarının önünü açmıştır. Bunun yanında bu stres testi ile Citibank ve Ally Financial gibi finansal devlerin ise sermayelerin söz konusu streslere karşı yeterli olmadığı sonucu çıkmıştır.

Stres testindeki senaryolar kabaca aşağıdaki gibi belirlenmiştir:

  • İşsizlik oranın %13’e çıkması
  • Ev fiyatlarının %21’e düşmesi
  • Şiddetli piyasa dalgalanması
  • Asya ve Avrupa’da şiddetli resesyon

Bu senaryonun sonuçlarına göre FED stres testine maruz kalan bankaların iki yıl içerisinde toplamda 534 milyar ABD doları kayıp ile karşı karşıya kalacaklarını ve bu durumda şu anda ortalama aktiflerin %10’una ulaşan sermaye tabanının söz konusu senaryoların gerçekleşmesi ile %6.3’e ineceğini projekte etmiştir.

Ancak bu güzel tablo Citibank için geçerli olmamıştır. Söz konusu şokların gerçekleşmesi ile Citibank’ın sermaye tabanı %4.3’e düşecek şekilde projekte edilmiştir. Ally Financial ve SunTrust Bank ise daha kötü sonuçlar sergilemiştir. Bu durumda söz konusu testi geçemeyen bankalar FED tarafından sermaye artırımına zorlanma ve/veya kar payı planlarını erteleme yaptırımları ile karşılaşacaktır. Testi geçen bazı bankalar ise kar payı dağıtımı ve hisse geri alımı planları çoktan açıklamıştır. Örneğin JP Morgan çeyrek bazlı kar payı dağıtımını 5 centten 30 cente çıkaracağını ve 2013 yılı sonuna kadar toplamda 15 milyar ABD doları değerinde hisse geri alımı gerçekleştireceğini duyurmuştur.

Her ne kadar tablo çok güzel olsa da bazı analistler tarafından FED‘in bu planlara müsade ederek bankaların sermayelerinin azalmasını riskli olarak görmektedir. Öncelikle  söz konusu sermaye azaltımı Avrupa finansal sistemi ile entegre olmuş Amerikan finansal sistemini Avrupa’da henüz netlik kazanmamış bir krize karşı savunmasız bırakacağı yorumları yapılmaktadır. Daha da önemlisi bazı analistler söz konusu stres testine kriz ortamında borçlanmanın tıkanması (credit crunch) senaryosunun dahil edilmemesini bir hata olarak görmektedir.

Sonuç

Öyle yada böyle bankalar her iki durumdan da avantajlı çıkmıştır. Öncelikle hükumet ile yapılan mortgage anlaşması ile bankalar sebebiyet verdikleri zararların çok daha azına denk gelecek şekilde cezanlandırılmıştır. Belkide bu sonuç, bankaların ilerideki muhtemel benzer senaryolarda aynı şekilde sorumsuz davranacakları bir zeminin oluşmasına katkıda bulunmuştur.

İkinci olarak stres testi sonuçları ile bankaların sermaye azaltımı süreci için bir kamu oyu oluşmuş, bankalara olan güven yeniden tahsis edilmiş ve 2008 krizi sonrası bankaların toparlandığı ve artık şoklara karşı daha dayanıklı bir bankacılık sisteminin tahsis edildiği tüm dünyaya duyurulmuştur. Tabi hem stres testi sonucu hemde mortage anlaşması ile bir belirsizliğin ortadan kalkması hemen meyvelerini vermiş ve birçok bankanın hisse fiyatları tavan yapmıştır. Örneğin haber sonrası JP Morgan’ın hisse fiyatları %7, Bank of America ve Goldman Sachs’ın hisse fiyatları ise %6 oranında artış sergilemiştir.

About Gunes Sari

Güneş Sarı, 2007 yılından itibaren Finansal kuruluşlarda Basel II, kredi riski, ve piyasa riski; finansal olmayan kuruluşlarda döviz kuru riski, faiz riski, emtia ve likidite riski konularını içeren çeşitli danışmanlık projelerinde görev almaktadır. Lisans diplomasını Yıldız Teknik Üniversitesi Iktisat Falkütesinde ekonomi alanında alan Güneş, yüksek lisans ögrenimini İsveç Goteborg Üniversitesinde Finans ve Endüstri Ekonomisi alanında tamamlamıştır. Güneş, PwC Amsterdam ofisinde finansal risk yonetimi alaninda çalışma hayatini surdurmektedir. Finansal risk yönetimi üzerine uzmanlığı bulunan Güneş, GARP (Global Association of Risk Professionals) tarafından verilen FRM (Financial Risk Management) sertifikasına sahiptir.

Tartışma

Stres Testi, Mortgage Anlaşması ve Amerikan Bankalarının Son Durumu’ için 3 yanıt

  1. Gunes Bey, elinize saglik.. Yazilarinizi begenerek takip ediyorum. Bu guzel kaynagi kazandirmakla cok iyi ettiniz. Sizin yorumunuzla stres testleriyle ilgili detayli bir makale okumayi umut edebilir miyim? Bir muhendis olarak, stres teslerinin gecerliligi konusunda suphe duymaktan kendimi alamiyorum. Finansal boyutundan ziyade, bir olasilik hesabi olarak bankalarin testlerden “basarili” cikmasi bana objektif gelmiyor..

    Posted by Erdem Yilmaz | Mayıs 10, 2012, 4:29 am
    • Erdem Bey,
      Blogu takip ettiginiz ve yorum yazarak katkida bulundugunuz icin asil ben tesekkur ederim:)
      Aslinda stress testleri ile ilgili yazilacak ve soylenecek cok sey var. Umarim en kisa zamanda size bu konuda okuma firsati sunarim. Tekrar tesekkurler.

      Posted by Gunes Sari | Mayıs 10, 2012, 1:38 pm

Trackbacks/Pingbacks

  1. Geri bildirim: 2008 Finansal Krizi ve Basel III ile Alınan Aksiyonlar « finansal risk yönetimi - Mart 26, 2012

Yorum bırakın

Tum Yazilarim