Bir taraftan Avrupa’da hala devam etmekte olan borç krizi ve bankaların Yunanistan’ın borçlarının bir kısmını “gönüllü” olarak silmek zorunda kalacak olmaları, diğer taraftan Avrupa Bankacılık Otoritesinin (IIF-European Banking Authority) bankaların sermayelerini artırmaları konusunda yaptırım uygulaması, ve son olarak Basel III ile yeni sermaye ihtiyacının gündeme gelecek olması her ne kadar Türkiye’de çok tartışılmasa da önemini ileride anlayacağımız bir takım sıkıntıları beraberinde getirecektir. Dilerseniz konuyu “Avrupa Borç Krizi ve Artan Sermaye İhtiyacı” ve “Basel III ile Artan Sermaye İhtiyacı” olarak iki alt başlık altında inceleyelim.
Avrupa Borç Krizi ve Artan Sermaye İhtiyacı
Birçok Avrupa bankası Avrupa ülkelerinin ihraç ettiği tahvilleri aktiflerinde taşımaktadır. Genel olarak bankalar beklenen kayıp için karşılık (provision), beklenmeyen kayıplar için ise sermaye tutmak zorundadır. Basel II standart yaklaşımına göre bankalar ülkelerin kredi derecelerine göre sermaye ayırmaktadır. Basel II standartlarına göre bankalar taşıdıkları aktiflerin %8’i oranında sermaye taşımak zorundadırlar. Risk bakış açılı bir yaklaşımın benimsenmesi için aktifler taşıdıkları risklere göre ağırlıklandırılarak söz konusu sermayenin hesaplanması gerekmektedir. Örneğin, 100 EUR luk bir aktifin kredi derecesi BBB- ise söz konusu aktif %50 oranında ağırlıklandırılıp ağırlıklandırılmış değer üzerinden sermaye ayrılmaktadır. Bu durumda riske göre ağırlıklandırılmış aktifin değeri 50 EUR olacak ve banka söz konusu değerin %8’i oranında yani 4 EUR kadar sermaye taşımak zorunda olacaktır.
Yunanistan’ın tahvillerinin en büyük alıcıları Yunanistan bankaları dışında Avrupa bankalarıdır. Yunanistan’ın kredi notundaki bozulma sonucu birçok banka sermaye artırmak zorunda kalmıştır. Avrupadaki borç krizi sadece Yunanistan ile de sınırlı değildir. Portekiz, İspanya, İrlanda ve İtalya gibi birçok ülke aynı sıkıntıyı çekmektedir. En son Standart & Poors kredi derecelendirme şirketinin geçtiğimiz hafta Fransa ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu 9 ülkenin kredini notunu aşağıya çekmesi, Fitch’in de bir takım notlarda indirim yapabileceğini açıklaması sermaye gereksinimi konusunda endişeleri yeniden gündeme çıkarmıştır. Daha önceden her 100 EUR luk Yunanistan tahvili için 1.6 EUR (100*20%*8%) sermaye ayırmak zorunda kalan bankalar, Yunanistan’ın CC olan son kredi notuna göre artık 12 EUR luk (100*150%*8%) sermaye tutmak zorunda kalmaktadır. Yunanistan’ın yanında birçok ülkenin kredi notunun azalması ve daha da azalmasına yönelik sinyallerin artması durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Söz konusu kredi dereceleri bir yandan ülkelerin borçlanma maliyetini artırırken bir yandan da bankaların tutmakta oldukları sermaye miktarını artırmaktadır.
Bunun dışında Avrupa Bankacılık Otoritesi, sermayenin %9 çıkarılması konusunda yaptırım kararı almış ve söz konusu açığın kapatılması için bankalara 2012’ye kadar süre tanımıştı. Bankalarda bu günlerde sermaye planlarını Avrupa Bankacılık Otoritesine sunacaklar. Bankacılık Otoritesi de söz konusu planları Şubat ayında inceleyecek ve ya kendisine sunulan planları kabul edecek yada beğenmediği planları bankalara geri iade ederek yeniden hazırlanmaları talimatını verecek. Söz konusu sermaye artışı yaklaşık olarak 147 milyar EUR civarında olacağı beklenmektedir. Söz konusu rakamın ulaşılabilmesi için birçok bankanın önündeki plan aşağı yukarı bellidir. Söz konusu planlar bankalar arasında farklılık arzetse de elde edilen karların dağıtılmaması, bilançoların küçültülmesi ve hissedarların sermaye artırması genel olarak beklenen aksiyonlardır. Bu aksiyonlardan bilançoların küçültülmesi seçeneği, kredi piyasasının yeniden daralması anlamına gelmektedir. Bu durum ekonomik daralma endişelerinin daha da artmasına neden olmuştur. Bir yandan kriz sebebiyle iyice kemer sıkan ülkeler, bir yandan da fon bulma sıkıntısı ile karşı karşıya olacağından önümüzdeki yılların daha da sıkıntılı geçeceğini beklemek yanlış olmaz.
Bu günlerin en sıcak konusu ise IIF (Uluslararası Finans Kurumu -Institute of International Finance) ile Yunanistan hükümeti arasında “gönüllü” borç silme görüşmeleridir. IIF, tahvil sahipleri temsilen Yunanistan hükümeti ile görüşmektedir. Yunanistan için bu görüşmelerin önemi oldukça büyüktür. Troyka (IMF, AMB ve AB), Yunanistan’a vermeyi taahhüt ettiği yardımın bir sonraki 30 milyar EUR luk taksitini söz konusu görüşmelere bağlamıştır. Eğer görüşmeler tıkanırsa Troyka da yardımı yapmayacağını açıklamıştır. Söz konusu yardımı alamaz ise Yunanistan Mart ayında yaklaşık olarak 15 milyar EUR tahvil geri ödemesini gerçekleştireyemecek ve batacaktır. Yaklaşık olarak Yunanistan’ın talep ettiği gönüllü borç silmenin büyük çoğunluğu Avrupa Bankaları ve hedge fonları oluşturduğu tahvil sahiplerine olan maliyeti yaklaşık 100 milyar EUR’dur. Borç silme uygulaması, borç takası şeklinde gerçekleşecektir. Mevcut tahviller, anaparası (face value) %50 düşük olan yeni tahviller ile değiştirilecektir. Yeni tahviller 10 yıl geri ödemesiz olacak şekilde 30 yıllık olacak ve kupon faizleri de %4 civarında gerçekleşecektşir. Söz konusu kupon faiz ödemesi Yunanistan’ın ekonomik büyümesine paralel olarak ilerideki dönemlerde artacaktır. Her ne kadar anapara üzerinden kesinti %50 olsa da vadenin uzaması ve kupon faizinin daha düşük olacak olması toplam kaybın %60-75 arasında olacağını işaret etmektedir. Görüşmelerin büyük olasılıkla olumlu sonuçlanması beklenmektedir. Zira görüşmelerin tıkanması ve sonucunda Yunanistan’ın temerrüt etmesi ile oluşacak maliyet 100 milyar EUR’dan çok daha fazladır.
Yukarıda bahsettiğimiz sıkıntıların yanında özellikle Basel III ile birlikte sermaye tanımında ve sermaye oranında yapılacak değişikler Avrupa’da sermaye ihtiyacı endişeni iyice artırmaktadır. Peki Basel III ile birlikte ne gibi değişiklikler olacaktır?
Basel III ile Artan Sermaye İhtiyacı
Bankalar Basel III çerçevesinde sadece sermaye artırımına gitmeyecek aynı zamanda taşıdıkları sermayenin kalitesini de artırmak zorunda kalacaktır. Basel III kapsamında tutulması gereken sermayenin tanımı da yeniden yapılmıştır. Daha kaliteli sermaye, daha iyi kayıp telafi edici kapasite demektir. Sermayenin kalitesi dağıtılmamış karlar veya hisse senetlerinden oluşan adi sermayenin (Core Tier 1) ana sermaye içerisindeki payı artırılarak sağlanacaktır.
Bankalar, Basel II’ye göre %4 oranında ana sermaye ve bu oranın yarısı olan %2 oranında da adi sermaye tutmak zorundaydı. Ancak Basel III ile birlikte ana sermaye oranı %6, ana sermayenin hakim kısmı olan adi sermaye oranı ise %4,5’a çikacaktır.
Basel III ile birlikte sistemik riskleri kontrol altında tutabilmek için makro ihtiyatlı önlemler geliştirilmiştir. Burada üzerinde durulan husus, sistemin toplam riskinin sistemdeki bankaların risklerinin toplamından büyük olmasıdır. Dolayısıyla bankaların tekil olarak sermaye tutmaları sistemin toplam riskini kontrol etmede yeterli değildir ve koşullara bağlı olarak ek önlemlerin alınması zorunludur. Bu koruma, stres dönemlerinde ve aşırı kredi genişlemesi yaşanan dönemlerde oluşturulacak ve piyasanın kötüye gitmesi durumunda ihtiyaç duyulacak önlemler olarak nitelendirilebilir. Buna göre bankalar koruma tamponu (Capital Conservation Buffer) ve yükselen konjonktüre karşı sermaye koruması (Countercyclical Buffer) tutmak zorunda kalacaklardır.
Tüm yapılması gereken değişikler için belirlenen geçiş süreçleri aşağıda özetlenmiştir:
- Minimum adi sermaye ve ana sermaye gerekliliği sırası ile %2 ve %4 seviyelerinden %3,5 ve %4,5 seviyesine Ocak 2013 tarihinde çıkarılacaktır.
- Minimum adi sermaye ve ana sermaye gerekliliği sırası ile %4 ve %5,5 seviyesine 2014 senesinde çıkarılacaktır.
- Minimum adi sermaye ve ana sermaye seviyesinin son hali olan %4,5 ve %6 seviyeleri Ocak 2015 tarihinde hayata geçirilecektir.
- Sermaye koruma tamponu Ocak 2016 tarihinden itibaren %0,625 ile uygulamaya başlanacak ve kademeli olarak artılarak Ocak 2019 tarihinden itibaren %2,5 olarak uygulamada yerini tam olarak alacaktır.
Sonuç
Hali hazırdaki zorlu ekonomik ve finansal koşullar içerisinde belirsizlik, dikkate alınması gerekli en önemli değişken olarak düşünüldüğünde Basel III ile yapılması gerekli olan reformlar, temel olarak birçok bankanın iş yapış modellerini ve karlılığını etkileyecek ve aynı zamanda önemli süreç ve sistem değişikliklerini de zorunlu kılacaktır.
Diğer yandan Avrupada hala devam etmekte olan borç krizi, bankaların sermaye artırmak ve “gönüllü” olarak borç silmek zorunda kalacak olmaları ve sonucunda kredi piyasasının yeniden daralacak olması bizim gibi tasarruf oranı düşük olan ülkelerin fon bulmasını zorlaştıracak ve bu ülkelerin ekonomik büyümeleri sekteye uğrayacaktır.
Tartışma
Trackbacks/Pingbacks
Geri bildirim: 2008 Finansal Krizi ve Basel III ile Alınan Aksiyonlar « finansal risk yönetimi - Mart 26, 2012
Geri bildirim: Uzun Vadeli Likidite Riski Yonetimi Neden Onemlidir? « finansal risk yönetimi - Mayıs 21, 2012